Psikoloğun Notu

Psikoloğun Notu

ÖFKEYLE BAŞETME YOLLARI

ÖFKE NEDİR?

  • Doğal bir duygudur.
  • İnsanın doğasında vardır.
  • İnsanın hiçbir zaman yok sayamayacağı bir duygudur.
  • Ortaya çıkması ve yaşanması engellenemeyen bir duygudur.
  • Bireyin tüm diğer duyguları gibi tanıyıp kabul etmesi gereken bir duygudur.
  • Bireyin sağlıklı bir şekilde ifade etme becerisi kazanması gereken bir duygudur.

 

Genel anlamıyla öfke” bireyin bir engelenme durumuyla karşılaşması, herhangi bir saldırıya maruz kalması, incinmesi,

Yoksun bırakılması ya da tehdit algılaması gibi durumlarda hissettiği bir duygudur.

 

ÖFKE OLUMSUZ BİR DUYGU MUDUR?

  • Öfke ne olumsuz ne de olumlu bir duygudur.
  • Öfkeyi istenmeyen bir duygu haline getiren, öfkeyi olumsuz bir biçimde ifade etme tarzımızdır.

 

KAÇ ÇEŞİT ÖFKE VARDIR?

  • Bireylerde öfke 2 biçimde görülür.

 

  1. Sürekli öfke
  2. Durumluk öfke

 

SÜREKLİ ÖFKE

  • Bireylerde, genel olarak, öfkelenmeye eğilimli olma durumunu ifade eder.
  • Öfke düzeyi yüksektir.
  • Bireyde öfke durumu çoğu zaman doğal bir tepki halini almıştır.
  • Sürekli öfke durumunda çoğu zaman bizi neyin öfkelendirdiğini bilmeyiz ve bazı durumlarda öfkeli olduğumuz halde, öfkeli olmadığımızı iddia ederiz.

 

DURUMLUK ÖFKE

  • Amaca yönelmiş davranışımızın engellenmesi ya da haksızlık karşısında, şiddetli gerginlik, sinirlilik, hiddet gibi duyumsamaları yansıtan bir öfke türüdür.

 

Şimdi kendi öfke yaşantılarınızı düşünün.

  • Hangi tür öfkeyi kendinize yakın buluyorsunuz?

                  Sürekli öfke mi?                  Durumluk öfke mi?

 

ÖFKE İNSANDA NASIL ORTAYA ÇIKAR?

ÖFKE;

  • Dış uyarıcılar
  • İç uyarıcılar
  • Dış uyarıcıların geçmişin etkisiyle bireyde yarattığı etki nedeniyle ortaya çıkar.
  •  

ÖFKEYE NEDEN OLAN DIŞ UYARICILAR

Bireylerin karşılaştıkları olaylar ya da çevrede bulunan nesnelerdir.

 

ÖFKEYE NEDEN OLAN DIŞ UYARICILAR

  • Bir iş için uzun süre sırada bekletilme
  • Trafiğin yoğun olması
  • Konuşmanın başkası tarafından kesilmesi
  • Sert bir eleştiriyle karşılaşma
  • Bilgisayarın bozulması
  • Acelesi olan birisinin   arabasının çalışmaması…..

 

ÖFKEYE NEDEN OLAN
İÇ UYARICILAR

İç uyarıcılarla ortaya çıkan öfke, duygu ve düşüncelerle harekete geçirilir.

Birey, Hiçbir dış uyaran olmadığı halde geçmişte yaşamış olduğu hatayı anımsaması durumunda ya da yaptığı, yapacağı kötü işi düşünürken öfkelenebilir.

 

ÖFKEYE NEDEN OLAN DIŞUYARICILARIN
GEÇMİŞ YAŞANTILAR NEDENİYLE
BİREYDE YARATTIĞI ETKİ

Geçmişte örseleyici bir yaşantı

Geçirmiş olan birey, yaşamış

Olduğu bu örseleyici olaya

Benzer uyarıcılarla karşılaşınca

Öfke duygusu yaşayabilir.

Öncesinde telefonla tehdit

Edilmiş birisinin, tekrar telefon

Çaldığında, kim aradığını bilmeden,

 Şiddetli bir biçimde öfke yaşaması buna Örnek olarak gösterilebilir.

Sizin Öfke yaşantılarınız Nasıl ortaya çıkmaktadır?

 

İNSANLARI GENELLİKLE NELER ÖFKELENDİRİR?

  1. Kayıplar (sevilen bir yakın, iş, eşya…)
  2. Tehditler-korkular (saldırıya uğrama, savaş ortamında kalma, uzun süren işsizlik..)
  3. Engellenme
  4. Reddedilme (başka biri tarafından reddedilme durumunda yaşanan incinme, hayal kırıklığı, çöküntü duygularının sonucu olarak)

5. Hata yapma korkusu

6. Emir ve yaptırımlara boyun eğme zorunda olma(istemediği bir şeyi yapması konusunda bireye baskı ya da zor kullanılması)

7. Varsayımsal nedenler (karşılaşılan olay bireye doğrudan bir tehdit oluşturmaz, fakat birey doğrudan bir hedefmiş gibi tepki verir.)

 

Öfkelendiğiniz şeyleri düşünün. Sizin öfkenizin nedenleri nelerdir?

 

  • Öfkenin ifade edilememesi gibi bir durum söz konusu değildir.
  • Öfkenin ifadesini bulması bu duygunun doğası gereği kaçınılmazdır.

 

  • Birey farkında olarak ya da farkında olmayarak, bu duygusunu bir biçimde ifade etmektedir.

ÖFKEYİ İFADE ETME YOLLARI

  • Öfkenin içe yönelmesi
  • Öfkenin dışa yönelmesi
  • Öfkenin kontrol edilmesi

 

ÖFKENİN İÇE YÖNELMESİ

Bazı insanlar öfkelerini ifade etmekte çok zorlanırlar.  İfade edilmeyen öfke biriktirilmiştir ve Öfkenin dışa vurulmaması

Bireyde fiziksel sağlık sorunlarının oluşmasına (yüksek kan basıncı, kalp hastalıkları, ülser)

Ya da Depresyona neden olur

Öfkelerini içe yönelten bireyler genellikle tepkilerini

  • Somurtma,
  • Surat asma,
  • Küsme

Biçiminde ortaya koyarlar.

Karşılarındaki kişinin onların düşüncelerini okumalarını ümit ederler ve öfkelerini ifade etmek için güvenli bir yer ararlar.

 

ÖFKENİN DIŞA YÖNELMESİ

 

  • Öfke sıkça sözel olarak dışa vurulur.
  • Kontrolsüz bir biçimde dışa salınır.
  • Öfkenin ifade edilmesi bir volkanın patlamasını andırır

Öfkelerini dışa vuran bireyler bu davranışları nedeniyle genellile toplumdan dışlanırlar.

Çoğu zaman başkalarına zorbaca, zarar verici ve onları küçük düşürücü tarzda davranırlar.

 

ÖFKENİN KONTROL EDİLMESİ

 

Öfke, kontrol edilmesi en zor duygulardan birisidir.

Ortaya çıkışı çok ani olmakta ve ortaya çıktıktan sonra da çok kısa bir sürede şiddeti artmaktadır.

Birey öfkesini kontrol edebilmek için, öfkenin ne olduğunu anlamalı ve onu nasıl yöneteceğini bilmelidir.

 

Öfkeyle başetmede önemli nokta, öfke yaratan duruma karşı verilen tepkinin olumlu olmasıdır.

Öfkeyi kontrol etmede bireyin kendisine soracağı şu soru bireye yardımcı olmaktadır.

 

“öfkemi amacıma ulaşmayı engellemeyecek bir tarzda nasıl ifade edebilirim?”

 

Sizin Öfkenizi İfade etme tarzınız Nasıl?

 

  • Öfkenizi İçe mi?
  • Dışarıya mı? Yoksa
  • Kontrollü bir biçimde mi yöneltiyorsunuz? Öfkemizi ifade ediş tarzımıza

Bağlı olarak Öfkemizin Bir balon olduğunu Düşünelim.

Balon sürekli şişirilmeye devam edilirse ne olur?

  • Belli bir noktadan sonra patlar.
  • Patlamadan en çok balonun kendisi zarar görür.
  • İkinci derecede ise bu patlamadan etkilenen diğer şeyler zarar görür. Örn. Uyumakta olan bir bebek patlamanın etkisiyle irkilerek uyanır ve ağlar.

Balonu şişirmeye çalıştığımız halde ağız kısmını kontrol etmezsek içeriye verilen hava ne olur?

  • Havanın tümü olduğu gibi dışarıya çıkar.
  • Balonun içindeki hava uygun olmayan bir biçimde boşaltılmış olur.

Balonu kontrollü bir biçimde

Şişirip sonra havasının herhangi

 Bir yerinden değil de, uygun bir

Yolla uygun bir biçimde dışarıya

Verilmesi balona ve çevresine

Herhangi bir zarar vermez

 

Şimdi sizde öfke uyandıran bir sahneyi düşünün.

  • Öfkenizi ifade ediş tarzınız neydi?

 

  • Öfkenizi ifade ediş tarzınızın sizde uyandırdığı duygu neydi?

 

  • Öfkenizi ifade ediş tarzınızın sizde uyandırdığı düşünce neydi?

Şimdi
sizde öfke uyandıran
bir sahneyi düşünün.

  • Öfkenizi ifade ediş tarzınızın fizyolojik sonuçları neydi?

 

  • Öfkenizi ifade ediş tarzınız sosyal ilişkilerinizi nasıl etkilemişti?

 

Öfke ifade tarzımızı değiştirmek durumunda yine öfke duygusu yaşamak kaçınılmazdır.

 

“unutmayın ki öfke duygularınızı kontrol edebilirsiniz.”

 

“duygularınız sizi sürüklemesin, onlara dur diyebilmeyi öğrenin.”

ÖFKE GELİYORUM DER Mİ?

  • Evet öfke geliyorum der!
  • Fakat öfke duygusu, çok çabuk davranışa yansıdığı için bir çok insan öfkeleneceğini fark etmeden kendisini “öfkesini yaşarken bulur.”
  • Bireyde öfkelenmeden önce mutlaka değişimler ortaya çıkar.
  • Öfke öncesinde ortaya çıkan ( ses tonu, yüzün kızarması, yüzün renginin atması, ellerin yumruk yapılması, beden duruşu nefes alışverişi vb) değişimleri kontrol altına alarak ya da etkisiz bırakarak öfkenin kontrol edilmesinde büyük bir adım atmış oluruz.

ÖFKEYLE BAŞETME

Nefes alışverişimizi kontrol altında tutmak

 

  • Öfke anında sıklaşan nefes alışverişi gergin olan bireyin daha da gerginleşemesine yol açar.
  • Gerginlik anında bozulmuş olan nefes düzenimizi normal bir düzeye getirmeliyiz.
  • Nefesinizi alırken içinizden yavaş yavaş sayın “bir..iki..üç..dört.” Durun.
  • Nefesinizi içinizde tutun…

Nefesinizi verirken içinizden sayın “bir..iki…üç…dört…beş.”

 

ÖFKEYLE BAŞEDERKEN
4 D KURALI

 

  • Dur (tepkide bulunmadan önce bir süre bekleyin.)
  • Duyguları farket gözden geçir
  • Düşün (tepkide bulunmadan önce içinde bulunduğunuz durum ve ortaya koyacağınız davranışı düşünün.)
  • Davran (uygun tepkiyi ortaya koyun.)

 

ÖFKEYİ FARKLI BİR BİÇİMDE
İFADE EDEBİLME

 

Saldırgan tepkiler vermek yerine dostça tepkiler verin.

  • Ortamdan uzaklaşın,
  • Olabildiğince sakin davranın. Ses tonunuzdaki yakınlık karşınızdaki insanın öfkelenerek size saldırmasını önler.
  • Kendi kendinizi telkin eden sözcükleri içinizden tekrarlayın:

                 

                  Akıllı ol, birisi seni kızdırmaya çalışıyor.

                  Şu an beni sinirlendirmene izin vermeyeceğim.

                  Şu anda öfkelenirsem yaşadığım sorunu ikiye katlarım.

                  Kimsenin beni nasıl sinirlendirdiğini anlatıp gülmesini istemiyorum.

                  Kelimeler zarar vermez

Örneğin; bir suçlamayla karşılaştıysanız

Kendinize şu soruları sorun:

Bu suçlama doğru mu?

Bu suçlama yanlış mı?

Suçlama doğruysa

  • Bunu utanmadan ve suçluluk hissetmeden kabul edin.
  • Tüm insanlar gibi siz de hata yapabilirsiniz.
  • Hiçbir insanın sizi suçlayan o kişilerde dahil olmak üzere kusursuz olmadığını düşünün.

 

Suçlama yanlışsa

  • Her insan istediği gibi düşünme özgürlüğüne sahiptir.
  • Önemli olan sizin kendinizin nasıl birisi olduğunuzu bilmenizdir.
  • Sizin nasıl biri olduğunuz diğerlerini ilgilendirmez.
  • Olayları aşırı hassasiyetle algılayıp, insanlara çok kişisel tepkiler vermeyin.

 

ÖFKEYLE BAŞETME

 

Öfke yaşadığınız durumla ilgili başetmeye çalışıp da başarıya ulaşamadıysanız bu durum karşısında cesaretiniz kırılmasın.

 

 Öfkelendiğiniz o duruma karşı bir dahaki sefer neler yapacağınızı düşünebilirsizniz.

Öfke nöbetlerinizin yoğunluğu, sıklığı ve süresini değiştirebiliyorsanız bu bir gelişmedir.

  • Eskiden yumruğunuzu çakarken şimdi sadece sesinizi yükseltiyorsanız bu bir ilerlemedir.(yoğunluk)
  • Haftada 1 yerine ayda 1 öfkeleniyorsanız bu bir ilerlemedir. (sıklık)
  • Öfkeniz eskiden tüm gün sürerken artık 1 saat sürüyorsa bu da bir ilerlemedir.(süre)

____________________________________________________________________________________

 

YAŞAMIN İLK ÜÇ YILI VE ÖNEMİ

BAĞLANMANIN  TANIMI

İnsan yavrusu sosyal etkileşimler yaşamaya hazır ve donanımlı doğar. Bağlanma davranışı içgüdüsel bir davranıştır, duygusal bir ilişkidir ve bu temel duygular bebek konuşmaya başlamadan önce anne ile bebek arasında iletilebilmektedir.

Birbirine tepki veren, böylece birbirinin davranışını etkileyen iki ya da daha fazla insan arasındaki ilişkiyi ya da etkileşimi anlatır. Bebeklerle ana babalar arasında duygusal olarak olumlu ve karşılıklı yardım edici bir ilişkinin kurulmasını belirtir.

Annenin bebeğin gereksinimlerini karşılamasını, güvenliğini sağlamasını, hayatta kalabilmesini garantilemesi anlamına gelir.

Bebek doğuştan yaklaşık iki ay sonra annesini ilişkiye davet eder. Anne ilişki davetine olumlu yanıt verirse 4. ayda otomatik olarak anneye bağlanma gerçekleşir.

Yedinci ayda bebek anneye daha da düşkünleşir, bağlanma artar.

Bebek 6–10 aylıkken anneye daha yakınlaşarak güven duygusu geliştirmeye başlar. Bu güven duygusunun gelişmesi,  insanın doğduğu an itibariyle oluşan doğal güçsüzlüğünü travmatik bir olay olmadıkça ömrü boyunca hatırlamayacağı anlamına gelir.

 15 aylıktan itibaren anneyle ikizlik dönemi yaşanır.

6–10 ay arası başlayan mutlak güven duygusunun tesis edildiği zaman, iki buçuk –üç yaş arasında sonlanır.

Üç yaşından itibaren çocuklaşan insan canlısı kendini güçlü hisseden bir görünüm sergilemeye başlar.

Anne ve babaya dair zihinsel temsil bir yaşından itibaren gelişmeye başlar, üç yaşında ilk temelleri atılır, beş yaşında da tamamlanır. Zihindeki anne ve babanın varlığı çocuğa merak etmemesi gerektiğini anne ve babasının onu koruyacağını hatırlatır.  Bu,  üç yaşındaki bir çocuk annesi ve babası olmadan bir tanıdığın yanında 5–10 gün, beş yaşındaki bir çocuk ise 2–3 ay geçirebilir anlamına gelmektedir.

 

İLK ÜÇ YILDA BEYİN GELİŞİMİ

 

Yaşamın ilk yılında bebek beyni duygularını düzenlemeyi ve iletişim kurmayı öğrenir. Bu dönemde insan beyni bir daha ilerleyen yıllarda görülmeyecek bir büyüme sıçrayışı gösterir, doğum ağırlığının iki katına erişir ve elastiki yapısı nedeniyle değişmeye açıktır.

İlk üç yıl sağ beyin yarıküresi egemendir. Sağ yarıküre annenin rahmindeki 3. aydan hayatın ilk 2 yılının sonuna kadar müthiş bir sıçrayış gösterir.

Sağ yarıküre duygusal ya da sosyal beyin olarak adlandırılır. Bilinçli farkında oluş dışındaki zihinsel süreçleri yürütür ve duygulara dayalı bir temsil sistemi içermektedir. Sol yarıküre ise sözsel ya da dilsel beyin olarak bilinir ve sağ yarıküreden daha sonra gelişir. 

Sağ yarıküre empati için çok önemli olan diğer insanların yüz ifadeleri, jestleri, beden duruşu, ses tonu gibi sözel olmayan duygusal dışavurumları değerlendirir. Sağ beyin çocuğun ilkel duygularının ayarlanışı ve düzenlenmesi için gerekli yetiler için birincil derecede öneme sahiptir ve sosyal uyum, mizaç, dürtü, sorumluluk kontrolü gibi kişilikle yakından ilişkili işlevlerde etkindir.

Bağlanma deneyimi sağ beyin-sağ beyin iletişimidir. Annenin sağ beyni bebeğin sağ beyninden gelen uyarıları almaya açık bekler ve aynı şekilde bebeğin sağ beyni de anneden gelen uyarıları almaya açıktır. Bebeğin beyni henüz tam olarak gelişmediği için duygu durumunun annesi tarafından düzenlenmesine ihtiyaç duyar. Anne bebeğin uyarımlarını almakla kalmaz aynı zamanda düzenler de. Eğer bebek stres altındaysa annesine olumsuz duygusal uyarımlar gönderir; örneğin ağlar. Anne ise bebeği yatıştırmaya çalışarak sıkıntısını azaltır. Bebeğin kendisini iyi hissettiği bir anda onunla oynayan annesi, bebeğin neşesini daha da yükseğe çeker. Bebek olumsuz duygulanımını en aza indiren, olumlu ruh halini ise en yüksek düzeye çıkaran kişiye güvenli bağlanır.

 

GÜLME, İNFANTİL OTİZM

 

BEBEK ANNE ETKİLEŞİMİ:

ANNE YA DA BEBEĞİ BÜYÜTEN KİŞİ NASIL OLUYORDA GELİŞMEKTE OLAN KİŞİLİĞİ ETKİLEYEBİLİYOR?

 

Erken gelişim dönemi üzerine yapılan araştırmalar bağlanma mekanizmasının hızla gelişmekte olana bebeğin beynini şekillendirdiğine, psikiyatrik bozuklukların kökenlerinin bebeklikteki bağlanma ilişkisinden etkilendiğine, annenin ya da bebeği büyüten kişinin bebeğin duygusal sistemlerini iyi yada kötü nasıl şekillendirdiğine odaklanmaktadır.

Hayatın ilk iki yılı ebeveynlerin çocuklarının kişiliklerini geliştirmesi için çok önem taşır. Empati ve ahlakın temelleri gibi karakterin esas unsurları hayatın ilk iki yılında gelişir. Bu nedenle de bu dönemin kıymeti iyi bilinmelidir.

Bebeğin anne ile ilişkisi annenin hamilelik dönemindeki ruh haliyle şekillenmeye başlamaktadır. İnsan yavrusu doğuştan itibaren duyuları aracılığıyla çevresiyle etkileşime girer. Doğumu izleyen haftada bebek annesini ve kokusunu ayırt edebilmeye başlar. Görme merkezinin ikinci ayda etkinleşmesiyle bağlanma yaşantılarının asıl kanalı açılır. Annenin duygu ifadeleri içeren yüzü bebeğin çevresindeki en güçlü görsel uyarcıdır ve birçok sosyal, bilişsel bilgiye aracılık eder.

Birbirine ilgiyle bakışan iki göz dil yetisi edinilinceye kadar ilk sosyal iletişim kanalıdır. Bebeğin kendine özgü ritimlerine, etkinleşme, dinlenme, yeniden etkinleşme sinyallerine içten ve uygun tepki verdikçe anne ve çocuk için olumlu duyguların yaşandığı etkileşimler artar.

 

Hayatın ilk bir yılındaki bağlanma dil vasıtasıyla kurulmadığına göre bu iletişimin temelinde bebek ve annenin yüz ifadesi, ses tonu, vücut duruşu gibi sözsüz iletişim araçları yer almaktadır. Bu sözsüz uyarımlar anne ve bebek arasında hızla gönderilir. Anne bebeğin vücut hareketleri, ses tonu ve yüz ifadesine bakarak bebeğin içinde bulunduğu içsel durumu (bebek iyi, korkuyor, üzgün vb.) anlamaya çalışır ve aynı iletişim araçlarını kullanarak bebeği yanıtlar.

İlk üç yılda çocukla yüz yüze etkileşimlerde annenin kendi duygulanımlarını düzenleyebilme düzeyi oldukça önemlidir. Annenin kendi duygularını düzenleme biçimi çocuk için model oluşturur. Yoğun ve uzun süreli olumsuz duygusal yaşantılara maruz kalan ve bu duyguları kaçınılmaz olarak çocuğuna ileten, çocuğunun olumsuz duygularını yatıştıramayan anne ile yaşanan stres dolu etkileşimler sağ beynin kalıcı belleğine kazınırlar. Bu bilinçsiz ilişki temsilleri sağ beyinde varlıklarını sürdürür ve ruhsal yapının sağlıklı gelişimini engeller.

Annenin çocuğun olumsuz duygularını düzenleyici işlevini çeşitli nedenlerle yerine getiremediği durumlarda bebekte alarm tepkisi başlar. Şanslı çocuklar kısmen de olsa olumsuz bağlanma deneyiminin yarattığı hasarı onaracak yeni güvenli bağlanma deneyimleri yaşarken, diğerlerini yaşam boyu yineleyecek döngüler, girdaplar bekler.

 

Yeterince iyi annelik için gerekli olan entelektüel bilgiden ziyade empatidir.  Bu karşılıklı süreçte anneler zaman zaman bebeklerini anlamakta hata yapabilirler ve mükemmel olmak zorunda değildirler. Önemli olan aksaklıkları tamir edip, bebeğin toparlanabilmesini sağlayabilmektir.

 

BAŞARILI BAĞLANMAYA KATKIDA BULUNAN ETMENLER

 

Bağlanma davranışının biçim ve nitelikleri bakım verenlerin tutumlarıyla şekillenir. Bebek ve bakım veren kişi arasındaki iletişim bireyin yaşam boyunca sosyal ilişkilerinde farkında olunmaksızın işlerliğini sürdürür.

 

 İlişki uygun bir biçimde işlediğinde, yetişkinler kendilerini bebeklerine uydururlar ve bebekler de yetişkinlere gereksinimleri hakkında ipuçları verirler. Yetişkinler bebeklere hizmet ederler, bebeklerin hoşnutluk gösterisi de doğru şeyler yapan yetişkinler için geri bildirim olarak işler. Bebekler ana babalara yanıt verirler, ana babalar da bebeklere. Sonra bebekler yetişkinlere güven geliştirirler ve yetişkinler de ana baba olarak yeteneklerine güven ve bebeklerine karşı iyi duygular kazanırlar.

 

Çeşitli faktörler başarılı bağlanma sürecini etkilemektedir. Başarılı bağlanma süreci için doğumdan sonraki ilk saat ve günlerde bebekle yaşanan fiziksel temas, sevecenlik uyandıran bebek görünümü, bebeğin çaresiz ve bağımlı olduğunu gösteren hareketleri, bebeğin anneyi emdiği anlar, bebeğin yakalama refleksi, ağlayan bir bebeği yetişkinin rahatlatabildiğini fark etmesi, bebeğin gülümsemesinin yetişkin üzerindeki olumlu etkisi, bebeğin yatıştırılabilirliği, uyku süresi, ağlama sıklık ve süresi, ebeveynin uygun eyleme karar verirken bebekten aldığı ipuçlarına güvenmesi gibi faktörler önemlidir.

 

BAĞLANMA SORUNUNA KATKIDA BULUNAN ETMENLER

 

Anneye Bağlı Sorunlar: Annenin kendi olumsuz bağlanma deneyimi, doğum sonrası depresyon geçirmesi, çocukken yaşadığı şiddet, geçmiş travmaları, var olan psikiyatrik bir bozukluğu, bebeği duygusal reddetmesi, hazırlıksız olarak gebe kalması kürtaj girişimi, yoksulluk, şiddet, artmış iş yükü, çok çocuk gibi etkenler bağlanma büyüsünü bozabilmektedir.

 

Çocuğa Bağlı Sorunlar:

Yalnızca ana babalar veya bakıcılar çocuklarının toplumsal gelişimini biçimlendirmez aynı zamanda çocuklarda yetişkinlerin davranışını önemli derecede etkiler ve ana babayı ana babalık için eğitmede önemli bir rol oynarlar.

Bazı insanlar doğuştan bu yetinin eksikliği ile doğmuş olabilir. Anne uygun yanıtlar verse de bu çocuklarda bağlanma uygun biçimde gerçekleşmeyebilir.

Aşırı ağlama: Gelişimsel sorunlara bağlı olarak çocuk çok fazla ağlıyor olabilir. Bu durum annede engellenme duygusu yaratabilir, sevilmediğini, annelik için uygun olmadığını hissedebilir ve bebeği reddedebilir. Fazla ağlama annenin girişimlerinden vazgeçmesine neden olabilir.

Olağan dışı davranışlar: Ne yapacağı belli olmayan bebek davranışları annenin bebeğe daha az ilgi göstermesine neden olabilir.

Olağan dışı görünüm: Bebeğin fiziksel bir engelinin olması annenin bebeği kabulünü zorlaştırabilir.

Yüksek riskli bebekler: Doğum sonrasında tıbbi müdahale nedeniyle anneden ayrı bakım görmek zorunda kalma bağlanma ilişkisini bozabilir.

Yavaş gelişimsel ilerleme: Gelişimsel bir bozukluğu olan çocuğun akranlarına göre yavaş ilerlemesi annenin çocukla bağlanma ilişkisini bozabilir.

 

BAĞLANMANIN YETİŞKİN YAŞAMA ETKİLERİ

Bağlanma sürecinde öğrenilen iletişimler yetişkin yaşamda tüm yakın ilişkilerde gerçekleşmeye devam eder. Şanslı çocuklar olumsuz bağlanma deneyimlerini kısmen de olsa onaracak yeni güvenli bağlanma deneyimleri yaşarken diğerlerini yaşam boyu yineleyecek örüntüler bekler.

 

Bebeklikte her ihtiyaç duyduğumuzda ilgi gecikmeden gelir ve ihtiyaçlarımız anında karşılanırsa kendimizi değerli, başkalarını güvenli olarak algılarız. Bu durumda kolay yakın ilişki kurabilir, duygu ve düşüncelerimizi açmaktan çekinmez, bağlandığımız kişiye olumlu tutum sergiler, hem kendimize hem de ona değer veririz.

 

Güvenli bağlanan kişiler terk edilme korkusu yaşamaz, aşırı kıskançlık göstermez, daha az küserler ve saldırganlık gösterirler, evlilik ilişkilerini doyumlu bulur, daha az boşanırlar, evlilikte sorumluklarını yerine getirirler.

 

Bağlanma öyküleri duygu düzenlemesi bozuk anne ya da bakıcılar içeren bireylerin sağ beyinlerindeki duygulanım düzenleyici sistemin gelişimi engellediği için diğer insanların duygusal durumlarını algılama ve empati becerileri sınırlıdır. İnsanların duygusal dışa vurumlarını ve niyetlerini yanlış yorumlarlar. Stres ve engellenmeye tahammülleri azdır, çok hızlı ve otomatik tepki verip saldırgan davranışlar sergileyebilirler.

 

Güvensiz bağlananlar güvenmekte ve bağlanmakta güçlük çekerler. Duygularını ifade etmekten çekinirler, uzak ve mesafelidirler, içe dönüktürler, eşinin yakın olma isteği karşısında huzursuz olur, iş ve hobilerine daha fazla zaman ayırırlar, kendine yeterli olmayı tercih ederler.

 

Kadın ve erkek ilişkilerinin çoğu dördüncü aya varmadan biter. Dördüncü ay insan beyninde bağlanma için dönüm noktasıdır. Hem kadın hem de erkek zihni dördüncü ay yaklaştığında bu ilişkiye bağlanıp bağlanmama konusunda gizlice bir karar verir. Bunun günlük dildeki karşılığı ısınamadım, büyü bozuldu, ters bir şeyler vardı gibi ifadelerdir. 6–10 aylar arasında sorulan soru ise bu ilişkiyi yaşamımın geri kalan kısmında istiyor muyum sorusudur.

 

Anne üzerinden oluşan bağlanma ilerideki yaşamda yakın ilişkilerde kendini gösterir.  Kadın ya da erkek olalım fark etmez annemizin bizimle kurduğu ilişkiye benzer ilişki kuranları seçeriz. Baba üzerinden oluşan bağlanma ise kendini sosyal alanda ve iş ilişkilerinde gösterir.

 
_____________________________________________________________________________________________________________________________________

ÇOCUKLUKTA CİNSEL EĞİTİM

İÇERİK  

  • Cinsel Kimlik Tanımı
  • Cinsel Gelişim Süreci
  • Cinsel Eğitimin Önemi
  • Cinsel Eğitim İlkeleri
  • Cinsel Eğitimde Yapılan Hatalar
  • Anne Babaların Takıldıkları Sorular

 

Cinsel Kimlik

 

Cinsel kimlik kişinin kendisini kız veya erkek olarak idrak ve tarif etmesidir.

 

2–3 yaşlarından itibaren çocuk kendisini anatomik özellikleri giyim saç şekli ve davranış kalıpları itibarıyla kız veya erkek çocuk olarak tanımlar.

 

Cinsel kimlik 3-5 yaşlarında şekillenir.

 

 Kültürel açıdan kız ve erkek ayrımını sağlayan tutumlar oyunlar ve davranışların tercih edilmesiyle şekillenir.

Cinsel Gelişim Süreci

Dış genital organların farklılaşması ve çocuğun bu yöndeki farkındalığı

Zihinsel açıdan cinsel bölgenin beden kavramının içine dahil edilmesi

Yetişkinlerin tepkisini ölçmeye yönelik teşhirci davranışlar

Kendi bedenini keşfetme ve hissetmeye yönelik davranışlar

Erotik ilginin ebeveyne kardeşlere ve arkadaşlara kayması

Cinsel bölgenin ve cinsel işlevin kendilik kavramı ile  bütünleştirilmesi

 

2-4 yaşları arasında çocukların cinselliğe ilgilerinin artması ve 5 yaşından sonra ergenliğe kadar geçen dönemde erotik ilginin azalmasından hormonlar sorumludur.

 

Doğumda testesteron hormonu erkeklerde yüksek iken ostradiol (östrojen türevi) hormonu ise hem kız hem de erkek çocuklarda yüksektir.

 

2–4 yaşlarına kadar çocuklarda bu hormonların seviyeleri yüksek seyrederken 5 yaşından itibaren ergenlik öncesi döneme kadar düşme gözlenir.    

Okul Öncesi Dönem

 

3–4 aylıktan itibaren dış genital organların temizliği veya bezlerinin değişimi esnasında çocuklar bu bölgelerinin varlığını fark ederler.

 

Erkek çocukların çoğunluğu 6–7 aylık olduklarında cinsel organlarıyla oynamaya başlar.

 

Kız çocuklar ise çoğunlukla 10–11 aylıkken kendilerini cinsel açıdan uyarmaya başlar.

Erkek çocuk idrar yapmak yoluyla penisinin varlığını işlevsel açıdan erkenden idrak eder ve bu organını genel beden şeması içine daha kolaylıkla alır.

 

Kız çocuklarda ise cinsel organ temiz ve örtülü tutulması gereken bir uzuv olması sebebiyle genel beden şemasına daha güç dahil edilir.

İki yaşından itibaren çocukların anne ve babalarının vücutlarına olan merakları artar onların vücutlarına dokunma ve keşfetme arzusu duyarlar.

 

Yıkanırken veya tuvaletteyken anne veya babasını çıplak görmenin yollarını araştırabilirler

Bu yollarla yetişkin vücudunu kendilerininkiyle kıyaslayarak kendi bedenlerini anlamaya çalışırlar.

 

2-3 yaşlarındaki çocuklar idrar yaparken kendilerini ve başkalarını seyretmekten çok keyif alabilir ve bu işlemi bir oyun haline getirebilirler .

 

4 yaşından itibaren evcilik doktorculuk gibi oyunlar doğal bir kurgu içinde oynanır.

 

3-6 yaşlarında çocuk karşı cinsiyetten ebeveyne ilgi duyar.

 

4-5 yaşından sonra çocuklar kötü bir şey olduğunu düşündükleri için cinselliğe yönelik ilgilerini saklamaya başlayıp bu konu hakkında ebeveyniyle konuşmaktan kaçınırlar.

Okul Çağı Dönemi

 

Erkek çocuklar bu dönemde birbirlerinin cinsel organını merak etmeye başlarlar ilk tecrübeler bu dönemde her iki cinsiyetteki çocuklar arasında yaşanabilir bu tecrübeler genellikle cinselliği keşfetme çabaları olup gelip geçicidir ve homoseksüel bir yönelim anlamına gelmez.

 

Cinsel ilgileri hakkındaki utanma duygusu kız çocuklarda   4-6 yaşlarında erkek çocuklarda ise 5-8 yaşlarında ortaya çıkar.

 

4.- 5. sınıftan itibaren iç çamaşırlarının bir şekilde görünmesinden büyük rahatsızlık duymaya başlarlar.

 

8-9 yaşlarından itibaren karşı cinsten olan ebeveynin kendilerine banyo yaptırmalarını istemezler.

Ergenlik Dönemi

 

Ergenlik döneminde fiziksel değişimler artmaya ve gelişmeye başlar.

Erkeklerde ses kalınlaşır üremeyi sağlayan organlar gelişir kızlarda bir iki yıl içinde vücudun belli bazı bölgelerinde olan gelişmelerle genç bir kadın görünümü ortaya çıkar ve ilk adet görme dönemi bu süreçte yaşanır.

Cinsel Eğitimin Önemi

Cinsellik ve cinsel dürtüler insan yaşamında hemen her zaman yer almış olmasına rağmen cinsel sorunlar ve cinsel eğitim günümüzde geçmişte olduğundan daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Özellikle cinsel sorunların çözümü ve kabul edilebilir cinsel davranışların kazandırılmasında cinsel eğitim ön plana çıkmıştır. Er veya geç her ana baba cinsel eğitim sorunları ile bir gün kendisini karşı karşıya bulmaktadır. Hepimiz büyümekte olan çocuklarımızın sorularına cevap vermeye çalışırız fakat sorular cinsiyet üreme ve ergenlik duygularına değinince şaşırıp kalırız.

 

Cinsel Eğitim İlkeleri

Cinsel eğitim öncelikle aile içinde verilmelidir.

 

Ergenlik dönemi başlamadan önce ileride çocuğu bekleyen fiziksel değişimler konusunda annelerin kız çocuklarıyla babaların da erkek çocuklarıyla konuşup bilgi vermeleri gerekir.

 

Çocukların cinsellikle ilgili sorularına cevap vermeyi reddetmemeli gerekli bilgiler çocuğun cinsel gelişim evrelerine göre ve zamanında verilmelidir

Çocuğun cinsellik ve üreme konusunda sorduğu soruları yalın ancak doğru ve yeterli olarak cevaplamalıdır.

Bilgi çocukların anlayabileceği düzeyde verilmeli her şeyi öğretmeye kalkışmamalıdır.

Çocuğun kendi kendine cinsel doyum sağlaması demek olan mastürbasyon zararlı bir yöntem olarak algılanmamalıdır.

Cinsel eğitim yönünden aile içinde bazı önlemler alınması gereklidir

Çocuğun zamanından önce daha erken yaşta cinsel konularda uyarılmaması için çocuğun ayrı bir odası olmalı ana babası ile birlikte aynı odayı veya yatağı paylaşmamalıdır .

Çocuğun banyo ve tuvalet temizliğini kendi kendine yapması desteklenmelidir.

Cinsel organlarına sürtünerek uyarılmaması için çocuğa fazla dar çamaşır veya elbiseler giydirilmemelidir.

Çocuğa birikmiş enerjilerini uygun şekilde harcamaları için türlü spor ve oyunlara alıştırılmalıdır böylece çocuk kendi cinselliği üzerinde yoğunlaşmaz.

 

Cinsel Eğitimde Yapılan Hatalar

Susmak çocuğa cevap vermemek.

Çocuklar sorularına cevap verilmeyince bu alanda bir sır gizlilik olduğunu sezerler ve merakları iyice artar.

Ayıp büyüyünce öğrenirsin gibi bir tepki ile çocuğu azarlayıp susturmak ya da hiç anlamayacağı kadar karışık cevaplar vermek.

Çocuğa gerçeklere uymayan yanlış bilgiler vermek.

Anne Babaların Takıldıkları Sorular

 

Küçük bir bebek nereden gelir

 

Çocuğun bu soruyu sorması kendi varlığından giderek daha çok haberdar olmasından ileri gelmektedir bir kardeşin doğmak üzere olduğu gerçeği çocuğu kuşkuya düşürebilir kafasını karıştırabilir.

Çocuğun annenin bedeninde bu amaç için yapılmış bir yerde büyüdüğünü açıklamak uygundur.

 

Çocuklar annenin içinden çıkarlar annelerin içinde çocukların büyümesi için sıcacık bir yer bir bebek yuvası vardır.

 

Çocuğa vücudunu tanıtırken cinsel organlarını nasıl adlandıracağız

 

Küçük erkek çocuklarına anne ya da baba şöyle cevap verebilir.

 

Bu senin penisindir bütün erkek çocuklarda ve erkeklerde de vardır çocuk büyüdükçe o da büyür bazıları ona pipi de der.

Küçük kız çocuklarına anne ya da baba şöyle cevap verebilir.

 

Kızların ve annelerin penisleri yoktur bunun yerine onların bedenlerinde vajina denen ufak bir aralık vardır.

 

Çocuğun vücudunu tanıması nasıl anlatılabilir

                       

Kızların ve erkeklerin vücutlarının farklı olduğu söylenmelidir çizerek ya da resimlerle bunu anlatabilirsiniz.

 

Çocuk yıkanırken organlarının isimlerini tek tek söyleyebilirsiniz.

Neden büyüklerin bedenlerinde tüyler var?

 

Koltuk altındaki ve cinsel organların çevresindeki tüyler büyümenin belirtisidirler tıpkı babanın göğsündeki kıllar ve yüzündeki bıyık ve sakal gibi.

Neden kadınların memeleri var?

 

Memeler bebekleri besleyen sütü yaparlar sen doğduğun zaman annenin memeleri süt şişesi gibiydi.

Yaşamın ilk bir kaç ayında tek yiyeceğin süttü çünkü o zaman hiç dişin yoktu. Bunun için köfte patates kızartması şeker gibi şeyler yiyemezdin, yemeğini içmen gerekirdi. İlk aylarda seni besleyen süt annenin memesinden gelirdi.

 

Neden kızların göğüsleri kabarır?

Memelerin verdiği hoş bir duygu vardır bebekleri besler süt üretir ve gerektiğinde sütü verir bu nedenle zaman içinde kızların göğüsleri kabarır.

 

Ebeveynin vücuduna yönelik ilgi karşısında

neler yapılabilir?

 

Ebeveynin vücuduna yönelik olan merak 6 yaşına kadar devam eder daha sonra ise çocuklarda bu ilgi aynı cinsiyetteki akranlarının genitallerine yönelik bir merak olarak devam eder.

Bu çabaları karşısında çocuğu azarlamamalı suçluluk duygusunu tetiklemeden soğukkanlı bir şekilde duruma müdahale etmelidir.

 

Banyo yaptırırken veya yıkanırken çocuğa tam anlamıyla çıplak görünmemeye özen gösterilmelidir.

 

Çocuğun anlayabileceği düzeyde detaya girmeden kadın erkek arasındaki anatomik farklılıkları resimler şemalar üzerinden izah etmelidir.

TV deki sevişme sahnelerinde çocuğa ne söylenebilir

Bir kadın ve erkek birbirlerini çok sevdiklerinde birbirlerine yakın olmak isterler bazen kadın ve erkek bu sevgisini göstermek için yatağa girerler orada birbirlerini sevip öperler.

 

Öpme öpüşme

Öpme insanın duygularını gösterir. Birbirlerini seven insanlar bunu öperek ya da birbirlerine sarılarak gösterirler. Örneğin annen baban kardeşin seni sevdikleri için seni yanağından öperler ama bunu her zaman yapmazlar. Anne babalar çocuklarıyla dudaktan öpüşmezler.

Bazen filmlerde görürüz bir kadın ve erkek dudaktan öpüşürler. İkisi de istediği için birbirlerini öperler ama biri istemeseydi birbirlerini öpmeyeceklerdi.

 Bu yüzden sen de tanımadığın kimseleri öpme ya da seni öpmelerine izin verme sadece seni seven arkadaşların ve akrabalar seni yanağından öpebilirler.

Çocuğum kötü kelimeler kullandığında

Çocuğu cezalandırmamalı korku ve şaşkınlığa kapılmamalıyız.

Onu duymazdan gelmemeli ve bu kelimelerin kullanılmasından hoşlanmadığımızı ifade etmeliyiz.

Çocuğa bu kelimeleri bildiğinizi gösteriniz.

Böyle kelimelerin burun karıştırmak herkesin yanında soyunmak gibi kimsenin hoşlanmadığı çirkin davranışlar olduğunu kızmadan anlatmalıyız.

Neden adet kanaması olur?

Genç kızın ilk kanaması onu çok şaşırtıp etkileyebilir, 12 yaşlarında başlayabilir hiçbir belirti vermeden gelebilir.

Adet kanaması fiziksel olarak büyüdüğünün ve sağlıklı olduğun anlamına gelir küçük bir kız yerine büyüyor olduğunun belirtisidir, bu her ay tekrarlanır korkacak bir şey yok.

Erkeklerin sesi neden böyle komik çıkıyor?

Her genç erkeğin yaşamında sesinin ona oyunlar oynadığı bir zaman geli,r bu oyunlara gırtlağın büyümesi neden olur.

 13 yaş civarında senin de başına gelebilir sesin bir kaç ay iki türlü çıkabilir çocuk sesin ve erkek sesin sen büyüdükçe sesin de değişecektir.

Mastürbasyon karşısında ne yapmalıyım?

Çocuklar 5-6 yaşlarına geldiklerinde cinsel organlarıyla oynarlar ve bundan haz duyarlar. Uzun süreli olarak tek başına kalarak oynamak zorunda kalan bazı çocuklar bu şekilde kendilerini meşgul etmeye çalışabilirler.

Bu eylem çocuğun kendi bedenini tanıma eylemi içinde geçen bir süreçtir.

Mastürbasyon davranışı olağanüstü bir sıklıkta oluyorsa onu korkutmadan ve konuya değinmeden başka bir şeyle oyalayarak dikkatini başka bir yöne çekmek genellikle yeterli olur.

Bakım veren kişi çocukla paylaşımını arttırırsa bu eylemden önce çocuğu daha keyifli başka şeylerle meşgul etmeye çalışırsa mastürbasyon sıklığı azalır.

Başkaları tarafından yapılan iyi ve kötü dokunuşları ayırt etmenin öğretilmesi

Çocuklara kendinden büyük bir yetişkinin isteği dışında kendisine yaklaşması halinde yapacağı şeylerin ilki tepki gösterip hemen ve açıkça olumsuz duygularını belirtmek olduğu,

Böyle bir durumda hemen anne ya da babasına haber vermesi korkmaması gerektiği,

Kendinden büyükleri onun cinsel organına dokunması okşaması onu istemeden dudağından öpmek istemesi gibi hallerde hemen oradan uzaklaşması gerektiği öğretilmelidir.

 

__________________________________________________________________________________________________________________

 

PSİKOLOG KÖŞESİ

 

  1. Çocukların kişilik özellikleri ve günlük rutinleri hakkında aileden ayrıntılı bilgi alınmaktadır.
  2. Aile ile görüşme yapılarak okulun rutin işleyişi ve çocuğun okula uyumunda neler yapılacağı hakkında aile bilgilendirilmektedir.
  3. Çocuğun kendi ev yaşamında öğrendikleri ve yaşam rutinlerinin okulla uyumu için çocuk merkezli yaklaşımlarla çocuğa zaman tanınmaktadır.
  4. Okula başlamadan önce çocuğun bir gün ebeveyni ile okula gelmesi sağlanarak çocuğa okul gezdirilmekte, öğretmen ve personelle tanıştırılmaktadır.
  5. Okula başlamadan önce çocuk oyun sınıfında önce bireysel olarak gözlemlenmekte daha sonra az sayıda akranıyla birlikte oyun oynama fırsatı verilmektedir.
  6.  Okula başlamadan önce oyun sınıfında gözlemi takip eden süreçte eğer çocuk isterse öğle yemeğine katılımı sağlanmaktadır.
  7. Okula başladıktan sonra çocuğun ebeveyni, çocuğun istediğinde gidip ulaşabildiği bekleme odasında bekletilmektedir. Eğer çocuk ebeveynini görüş alanında tutmak isterse ebeveyn oyun sınıfına girmeyecek şekilde sınıfın kapısında oturmaktadır.
  8. Ebeveyni bekletmekteki amaç, çocuğun ebeveynin varlığında okulda neler yapıldığı, ihtiyaçlarını kimlerin karşılayacağı konusunda fikir sahibi olmasını ve okula güven geliştirmesini sağlamaktır.
  9. Çocuğun okula uyumunda başlangıçtan anneden ayrılışa kadar oluşturulan anksiyete hiyerarşisi takip edilmektedir.
  10. Çocuğun okuldaki akışa dahil olmaya dair bize verdiği mesajlar takip edilerek çocuğun yavaş yavaş annenin görüş alanı dışındaki aktivitelere akranlarıyla katılımı sağlanmaktadır.
  11. Okulun ilk günlerinde çocuğun okulda bulunduğu zaman kısa tutulmaktadır. Çocuk yemek yemek isterse öğle yemeğini yedikten sonra eve gönderilmektedir. Takip eden zamanda çocuk öğle uykusu uyumak isterse uyuduktan sonra gönderilmektedir. Bir sonraki aşamada ikindi kahvaltısını da etmesi sağlanmakta ve sonrasında okulun bitiş saatine kadar okulda kalması sağlanmaktadır.
  12. Ebeveynin okulda bekleme süreci çocuğun özelliğine göre maksimum 10 gün sürmektedir. (ayrılma kaygısı yaşayan çocuklarda)
  13. Ebeveynden ayrılış sağlanacağı gün ebeveyn okul kapısında çocukla vedalaştırılmakta, ebeveyn tarafından okulun bittiği saatte geleceği teminatı söylenerek ayrılış sağlanmaktadır.
  14. Ayrılışı sağlanan çocuk gün boyunca öğretmeni tarafından desteklenerek telkin edilmektedir. 
  15. Resim çizim teknikleriyle çocuğun gün boyunca okulda nelere yapacağı resmedilmektedir.
  16. Okulun biten ve sonunda eve gideceği, eğleneceği, oyun oynayacağı bir yer olduğu hakkında çocuğun fikir edinebilmesi için akranlarıyla birlikte bu süreci anlatan grup çalışması yapılmaktadır.
  17. Çocuğun okulun biten bir süreç olduğunu somutlaştırması için çalar saat kurularak ebeveyn geldiğinde saat çalmaktadır. Böylece çocuk gün be gün okulun biten bir zamanı olduğunu idrak etmektedir. Gün içinde çocuk için rahatlatıcı olduğunu fark edersek saat çocuğun yakınında görebileceği bir yerde bulundurulmaktadır.
  18. İlk günlerde ev ve okul arasında bağ kurması için ebeveynin ona eve dönüşü hatırlatacağı küçük bir oyuncağı cebine koyması istenilmektedir.